Hazreti İbrahimî Tebliğin Muhtevası -1





Author: Prof.Dr. İbrahim CANAN - min read. - Post Date: 11/27/2020
Clap

Hazreti İbrahim’in getirdiği tebliğatın muhtevasını tespitte, ona gelen Suhuf’a ve onunla ilgili olarak âyet ve hadislerde yer alan mütemmim bilgilere dayanmak gerekmektedir.

Temhit

Hazreti İbrahim’le ilgili, gerek Kur’ân ve gerekse sünnet kaynaklı muteber verilerde dikkat çeken bir husus onun getirdiği İslâmî muhtevanın itikat, ibadet ve ahlâkla ilgili olmasıdır. Ferâiz (miras hukuku), muamelât ve ukûbât (cezalar)la ilgili meselelerin fazla yer almadığı görülmektedir. Sadece Kur’ân’da zikredilen İbrahimî âyetlerde değil, hadislerde gelen ve Suhuf-u İbrahim’in muhtevasını açıklayan rivâyetlerde de, söylenen hususlara giren meselelerin yer almadığı görülmektedir. Ancak Suhuf-u İbrahim’de geçtiği belirtilen “Hiç kimseye, başkasının günahı sebebiyle ceza verilmez.” Hükmünün cezaya müteallik temel bir prensip olduğu görülmektedir. Hatta bazı müfessirler, Hazreti İbrahim’e kadar, şeriatlarda, bunun aksine bir uygulamanın bulunduğuna dikkat çekerler: "Nuh ile İbrahim arasında, bir adamı, babası ve oğlu ve amcası ve dayısı ile; bir kocayı, karısı ile; köleyi efendisi ile, muaheze ederlerdi, onlara ilk muhalefet eden İbrahim oldu. İbrahim’in şeriatından Musa’nın şeriatına kadar da adamı gayrın cürmü ile muâheze etmezlerdi.”1

Her hâlukârda Hazreti İbrahim’in getirdiği tebliğatın muhtevasını tespitte, ona gelen Suhuf’a ve onunla ilgili olarak âyet ve hadislerde yer alan mütemmim bilgilere dayanmak gerekmektedir. Hemen belirtelim ki, aslında Suhuf da, müstakil bir kitap olarak bize intikal etmiş değildir. Zaman içinde kaybolmuştur. Ancak, Kur’ân ve hadiste onun muhtevasıyla ilgili bazı bilgiler verilmektedir.

Suhuf-u İbrahim

Allah’ın Hazreti İbrahim’e tevcih ettiği en mühim imtiyazlardan biri şüphesiz Kitap’tır. O, Suhuf-u İbrahim diye adlandırılan ilâhî bir kitap sahibidir. Bu hâl onun, kendinden önce gelen herhangi bir peygamberin şeriatı üzere hareket eden ilâhî bir vazifeli, bir nebi olmayıp, tamamen yeni bir şeriat getirdiğini ifade eder. Evet o, bu kitabı ile insanlık tarihinde irsal-i kütüple işaretlenen, dönüm noktalarının, maddî-mânevî terakkî halkalarının eski bir safhasından, mühim ve ciddî farklılıklar taşıyan yeni bir safhaya geçişi ifade eden sıçrama basamaklarından birini temsil eder.

Acaba bu Suhuf’ta neler vardı?

Şüphesiz, bunda bir kısım mesajlar eski şeriatların aynısı idi: iman esasları, ibadet esasları gibi. Bir kısmının da kendisi itibariyle yeni, fakat kendinden sonra gelen şeriatlarla müşterek olması tabiî idi. Yani daha önceki şeriatlarda olmamakla birlikte, Hazreti İbrahim’den itibaren insanlığın gündemine girecek ve belki de -en azından kısmen- kıyamete kadar muteberliğini devam ettirecek hükümler.

Bunlar nelerdir?” diye merak etme mize rağmen, bugün Suhuf-u İbrahim’e tam ve sahih olarak sahip olmadığımız için merakımızı tam olarak gidermemiz mümkün değildir.

Ancak Kur’ân ve hadiste gelen açıklamalardan hareketle, bazı düsturları vermemiz mümkündür.

Nitekim bu meselelerle ilgili olarak Kur’ân’da birkaç bahse rastlamaktayız. Biri şöyle:

Yoksa, Musa’nın ve vazifesini (Allah’tan aldığı emirleri) tastamam ifa eden İbrahim’in sahifelerinde olan (şun)lardan haberdar mı edilmedi?”

Bu uyarıdan sonra birçok esaslar zikredilir. Bunların bir kısmı dünya, bir kısmı âhiretle ilgilidir; bir kısmı ahlâkî bir kısmı itikadîdir. Bunlar arasında temel haklar diyebileceğimiz düsturlar da var:

  1. Hiçbir günahkâr diğerinin günah yükünü çekmez (ferdî sorumluluk).

  2. İnsana çalıştığından başkası yoktur.

  3. Çalıştığı (aynen korunacak ve) ileride görülecek ve buna en kâmil mükâfat verilecek.

  4. En son gidiş Rabbine olacak.

  5. Güldüren de ağlatan da O’dur (tevhit ve kader inancının bir başka ifadesi).

  6. Öldüren de dirilten de O’dur.

  7. Tekrar diriltmek de O’na aittir.

  8. İnsanları başkalarına muhtaç olmaktan O kurtardı ve O, sermaye sahibi kıldı.

  9. Şi’ra yıldızının sahibi de O.

  10. Evvelki Âd’ı O, helâk etti. Semûd’u da.

  11. Daha evvelki Nuh kavmini de, çünkü, bunlar zâlim ve azgın idiler.

  12. (Lût kavminin) altını üstüne getiren de O’dur.

...vs.2

Hazreti İbrahim’in Suhuf’una atıf yapan diğer bir Kur’ânî vahye göre, Hazreti İbrahim ve Hazeti Musa’nın sahifelerinde şu hususlar da mevcuttur:

  1. İyi temizlenip Rabbinin adını zikredip, namaz kılan kimse umduğuna mutlaka erecektir.

  2. Siz dünya hayatını âhirete üstün tutsanız da, âhiret daha hayırlı, daha süreklidir.3

A’lâ sûresindeki atıfta (18-19. âyetler) sûrenin tamamında geçen hususların hepsinin Suhuf-u İbrahim’de bulunduğu anlaşılırsa da 14. âyetten sonrasının Suhuf-u İbrahim’de aynen geldiğine dair Resûlüllah’tan bir açıklama gelmemiştir.4

Kur’ân’dan ayrı olarak, Hazreti Peygamber’in hadislerinde de, Suhuf-u İbrahim’in muhtevasıyla ilgili bazı bilgiler gelmiştir: Ebû Zer el-Gıfârî’nin (radıyallahu anh),“Ey Allah’ın Resûlü! Suhuf-u İbrahim’de ne vardı?” şeklindeki bir sorusuna Aleyhissalâtu Vesselâm: “Tamamı emsal (ibretli temsiller)dir.” diye cevap verip bazılarını anlatıyor: “Ey imtihana maruz kalmış mağrur melik! Ben seni, üst üste dünyalıklar yığasın diye göndermedim. Aksine, (adaletli davranarak) Bana mazlumun şikâyette bulunmasını önlemen için seni gönderdim. Çünkü Ben, zulme uğrayan (mazlum), kâfir bile olsa, talebini boş çevirmem.

Akıllıya, -aklına mağlûp olmadığı müddetçe- şöyle yapması gerekir: Gününü başlıca üç kısma ayırmak:

  1. Bir kısmında Rabbine münacaatta bulunur.

  2. Bir kısmında nefis muhasebesi yaparak yaptığı işler hususunda tefekkürde bulunur.

  3. Bir kısmında ise helâl yoldan ihtiyacını karşılamak için çalışır. Zira bu kısım, diğer kısımlarda yapacaklarına yardım eder ve kalbî huzuru temin eder.5

Taberî’nin kaydettiği bir rivâyette, günün dört kısma ayrılması mevzubahistir. Burada zikredilen dördüncü kısma göre: (Akıllı kişi bir de) “Allah’ın sun’unda (yarattığı şeylerde) tefekkür zamanı.” ayırmalıdır.6

  • Akıllı kişinin zaman konusunda uyanık, işine sahip, diline hâkim olması gerekir, çünkü az konuşanların sözü (hayırlı) amelinden sayılacak veya faydalı konuşmalar amelden sayılacak. -Bu husus, Taberî’nin rivâyetinde: “Kim kelâmını “amel” olarak kabul ederse, onun konuşması, faydalı konuşmalara inhisar ederek azalır.” denir.7

  • Akıllı kişi üç şey için talepte bulunur (seyahat eder):8

  1. Yaşamak için gerekli ihtiyaçların temini (Taberî “Dünya hayatının iyileşmesi için” der).

  2. Âhiret için azık temini.

  3. Haram olmayan şeylerde telezzüz.”9

Bu rivâyetlerden de, şu mesajların Hazreti İbrahim tarafından insanlığa sunulduğu anlaşılmaktadır:

İnsanlar arasında adaletin ehemmiyeti, insanoğluna, kâfir bile olsa zulmedilemez.

Zaman tanzimi ve günlük programın ehemmiyeti.

Günlük meşguliyetlerimiz arasında ibadet, tefekkür ve helâl rızık temini hiç ihmal edilmemelidir.

Malayaniden kaçınmak gerek. Âhiret için her an hazırlıklı olmalı.

Helâl yoldan olmak kaydıyla kişi lezzetini arıyabilir.

Merak edeceklere şunu da kaydetmede fayda var: Suyûtî’nin İtkân’da kaydettiğine göre, bazı rivâyetlerde, Tevbe sûresinin 112’inci âyeti, Müminûn sûresinin 1-11 âyetleri, Ahzâb sûresinin 35-47 âyetleri de Suhuf-u İbrahim’de geldiği belirtilmiştir.10

Şehristânî, bu Suhuf hakkında şu kaydı düşer: ‘Hazreti İbrahim’e (aleyhisselâm) indirilen Suhuf, Mecusîlerin işledikleri bazı bidatlar sebebiyle semâya kaldırıldı.”11

1 Elmalılı, Tefsîr, 7/4608. Bu teferruattan hareketle, işlenen bir cinayete mukabil, aşiretten herhangi bir ferdi cezalandırmayı esas alan kan davalarının, kökü çok gerilerde kalan bir hukuk anlayışının devamı olarak görmek mümkündür. Kaydettiğimiz âyet, bunun Hazreti İbrahim’le neshedildiğini göstermektedir.

2 Bkz.: Necm sûresi, 36-54.

3 A’lâ sûresi, 14-19.

4 Bkz.: Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 6,341. İbn Abbas’tan gelen bir başka rivâyette “A’lâ sûresinin “tamamının” Suhuf-u İbrahim ve Musa’da geldiği belirtilir. (Hâkim, Müstedrek 2/425)

5 A.g.e., aynı yer.

6 Taberî, Tarih, 1/313.

7 A.g.e., aynı yer.

8 Bir başka rivâyette “seyahat eder” denmiştir. Aynı yer.

9 Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 6/341; Şehristânî, el-Milel, 2/47.

10 Suyûtî, İtkân, 1/39.

11 Şehristânî, el-Milel, 2/47.

Author: Prof.Dr. İbrahim CANAN - min read. - Post Date: 11/27/2020